Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YILBAŞI GECESİ

Ah Ummanah! Kızgın güneşin bağrımı yakıyor, soyunup güneşlenemiyorum Her yerin denizlerle çevrili, e haliyle ona da giremiyorum Yılbaşı gelmiş, alkolün ezelden yasak Ben neyleyim böyle geceyi salak salak

SÜLEYMANİ

Bir de burada çay içmek imkansız. Servis sektöründe Hintliler çalıştığı için midir nedir Omanlıların da çay anlayışı değişmiş (oysa onların kültüründe kaküleli çay ve kahve moda). Alt tarafı bir çay istiyorsun, süt olmasın diye tembih etsen şekeri basıyorlar, şurup geliyor, şekeri az koy desen çay sütlü geliyor. Her ikisi de olmasın dersen kafaları karışıyor. Öyle çay mı olur diyorlar. Bu durumu buradaki bir kaç senedir yaşayan Türk öğretim görevlisi arkadaşa açınca 'ay ilahi, onun adı çay değil ki, ''Süleymani'' isteyeceksin' dedi. Hadi bakalım! Bir kaç gün sonra çekinerek gidip alçak sesle ''Süleymani??'' diye sordum, ve çayım geldi : ) Not ''çay'' Not ''tea'' Not ''black tea'' Not ''tea without milk and sugar'' It is ''SÜLEYMANİ''.

Ummanda muhabbet

Burada her tanıştığım kişiyle muhabbet şöyle gelişiyor: - Where you come from? - Turkey - Oooo Turkiiii. Speak Arabic? - No speek Arabic. - No speak Arabic? Why? Other Turkish here speak Arabic. Burada yaşayan Türklerin hepsi (kebapçılar ve berberler) Antakyalı. Meğer Antakya'da Arapça konuşulurmuş.

RENKSİZLİK

İnsan hayatta neleri özler? Uzakta kaldığında sevdiğini, ailesini, şehrini, evini, annesinin yemeklerini, özler de özler… İnsan neyden uzak kaldıysa onu özler. Siz hiç renklerden uzak kaldınız mı? Tüm binaların krem, tüm erkeklerin deniz feneri misali bembeyaz, kadınların baştan aşağı simsiyah, tüm arabaların gri, geride kalan dağın taşın toprağınsa kahverengi olduğu bir ülke burası. Sepia tonlarında yaşanan bu diyarda pembe giymiş birini görürseniz eğer, bir expattır (amerikalı, hint ya da türk vs.), kırmızı bir araba görürseniz de mutlaka bir yabancıya aittir (ummanlılar renkli araba kullanmaz). Eğer ki yol kenarında çiçekler gördüyseniz, Sultan ya oradan geçmiştir ya geçecektir ya da zaten günlük yolunun üstüdür. Ben burada renkleri özledim.

Oman vs. Thailand

--> 7 Aralık 2009 Oman vs. Thailand Kim derdi ki bu başlıkla bir yazı yazacağım bir gün : ) Bu hafta size Sultanımızın son 3 gün içinde ilan ettiği ve bonkör davranarak 9 gün olmasına karar verdiği bayram tatilinde gittiğimiz Tayland’dan bahsedeceğim. Hazırlık için çok kısa bir süre olduğundan ancak uçak bileti ve otelleri ayarlayalım derken ülke hakkında yok denecek kadar az bir bilgiye sahip olarak yola çıktık. Tek ulaştığımız bilgi Tayland’ın özellikle de Bangkok’un dolandırıcılık konusunda dünya listelerinde ilk sıralarda yer aldığı idi. ‘Thailand Scams’ adlı özel web siteleri kurulmuş, herkes başından geçen dolandırıcılık hikayelerini anlatmış. Duty Free’den bir şey çalmadıkları halde hırsız muamelesi görüp bir otele hapsedilip parayı ödeyene kadar çıkarılmayan bir çift İngilizden tutun, yere sigara izmariti attı diye sahte polisler tarafından binlerce lira cezaya çarptırılan turiste, uçakta yanına oturan yaşlı kadın tarafından içeceğine uyuşturucu katılar

Aleykümselam : )

--> 21 Kasım 2009 Aleykümselam : ) Burda Aleykümselam, Selamınaleyküm bildin mi muhabbete girdin demek. Sabah el hayır (hayırlı sabahlar) dedin mi genelde Keyf halik (halin nasıl, keyifli mi, yani iyi misin) diye sorarlar, cevap olarak da Elhamdülillah dedinmi bitti zaten. Meğer ne çok kelimemiz Arapçadan geliyormuş da hiç bilmiyormuşum (hayvan, masa, isim, merhaba, tamam, yani, sabah, sefer vs….) Hazır konuya dilden girmişken şöyle bir olay yaşadık: Burada taksiler taksi-dolmuş misali çalışıyor. İstersen ‘share’ ediyorsun, istemezsen özel tutup istediğin yere gidiyorsun. Biz de ilk geldiğimizde taksi durduruyoruz, yeri söylüyoruz, adamlar ‘engaged? engaged?’ diye soruyorlar, Çağrı da her seferinde parmağındaki yüzüğü gösterip ‘no, no.. married married, not engaged’ diyor, bir yandan da adamlara ne ki evli olup olmadığımızdan allah allah diye söyleniyoruz. Sonradan farekttik ki, ‘engaged’ demek, özel taksi demekmiş, başkalarıyla paylaşmıyorsun da bir nevi t

Welcome to Oman

--> 4 Kasım 2009 Hmmm Yazacak enteresan şeyler var Oman’dan, kısaca bahsedeyim: Biraz güzellik ve estetik kavramından bahsetmekte fayda var sanırım. Buradaki tüm bayanlar siyah çarşaf içinde, hepsinini başı, boynu her şekilde kapalı, ancak hepsinde ufak farklar var. Bu kara çarşaf içinde bazı kızlar pigme gibi görünürken bazıları ise kuğu gibi süzülüyor. Bir insanın kara çarlafta bile bu kadar güzel görünebilmesi şaşırtıcı ama gerçek. Gözlerine sürdükleri sürmenin tarzları var, başlarını bağlamanınsa apayrı tarzları var, okuldaki bazı kızların başörtüsü bağlama şekli oldukça havalı (hem kelime anlamı ile havalı yani kocaman hem de ‘cool’), biz nasıl uzun saçlarımızı attırı attırıveriyorsak onlar da başörtülerini bağlarken bi attırıveriyorlar havalı havalı. Erkeklerle kızların kantinleri farklı, bizde nasıl kadın erkek tuvaleti farklıysa ve bu farklılık bizi hiç gocundurmuyorsa ve hayatımızın içselleşmiş bir parçasıysa burdaki kantin farklılığı da aynen öyle. Arala

Umman ilk ev

--> 19 Ekim 2009 Sonuda bir ev tutmayı başardık, ancak enteresandır ki burda ev yok. Yani mülkler bir takım zengin ailelere ait ve onlardan kiralıyorsun. Burada insanlar bizim Türkiye’deki gibi eve yatırım yapmıyorlar. Kimsenin kiralayacak evi yok bu nedenle de bu iş bildiğimiz gibi işlemiyor. Düşünün yolun kenarındaki Honda satıcısına dahi girip kiralayacak ev var mı diye sorarak ulaşılıyor bilgiye. Ben bizim evi tarif edeyim, 3 oda 3 banyo bir de mutfak. Biz tabi ki de bir odasında yasiyoruz, zira eşya zaten yok denecek kadar az ancak yayılabiliyoruz. Odalar zaten baya baya buyuk bizim salonların iki katı neredeyse, tavan da yüksek. Ay bir de en sevdiğim odamızın duvarının ortasında kocaman bir boşluk var, yani delik. Bu her evde default olarak geliyor, eski tip klimaları tamkak için. Biz henüz klima almadık, bu nedenle deliğimizle yaşıyoruz, Çağrı bugün oraya uygun bir kapatma bulacak bakalım bekliyoruz. Burada tüm ayak işlerini ve hizmet işini yapan Hint